Thursday, August 10, 2006

Son gun ve Istanbul'a Donus


7 Ağustos, 2006 İstanbul

Dün çok zor bir gün oldu. Hem son gün olması sebebiyle, hem de çok kısa zamanda çok fazla şey görmek, daha birini anlamaya çalışırken başka ilginç bir gerçeklikle karşılaşmak zihinsel olarak çok yordu. Yok yere iki kere ağlarken buldum kendimi Kudüs sokaklarında.

Ramallah’ta çok isteyip de gidemediğim Filistin filmine dün akşam Filisin milli sinemasında gittim. Lübnan- İsrail (Filistin) sınırında geçen, aralarında 100 metre birkaç İsrailli asker ve bir sürü mayın olan iki kardeş köyün hikayesiydi. Arapça’ydı ve altyazı yoktu ama yaşananlar insanların yüzüne yansıdığından anlamak çok zor olmadı.

Gece hostelin terasından son kez Mescid- i Aksa’yı seyredip, dikkatlice valizlerimi hazırladıktan sonra uyudum ve sabah havaalanına gittim. Ben Gurion havaalanının kapısında bizdeki sigara içilmez işaretine ek olarak kocaman silahla girilmez işaretleri de var. Sıraya girdim ve gergin bekleyiş başladı, Filistin’e gittiğimi söylememem gerekiyordu. Görevli yaklaştı ve yine tipik soruları başladı, nerdeydin niye geldin savaş var ne işin var burada neden yalnızsın Ürdün’de ne yaptın vs..Sonra eski vizelerime baktı Birleşik Arap Emirlikleri ve Pakistan’ı görünce yüzünün ifadesi değişti, Arapça’ya alerjisi varmış gibi…Oralara neden gittiğimi sordu, sonra pasaportu alıp gitti, ve müdürüyle geldi. Yani allı güllü ABD vizelerim ve yaldızlık Schengen vizelerim bile kar etmedi.

Tam aynı soruları müdür de üçer kez aynı soruları sormaya başlamıştı ki, arkadan biri yaklaştı ve ‘Türkçe sorun mu var’ dedi, sonra görevliye dönüp çıkıştı: “Neden bekletiyorsunuz hem onu hem bizleri, belli ki gezmeye gelmiş, neden böyle muamele ediyorsunuz, gerekçeniz ne” diye…Görevli “siz kimsiniz beyefendi, sıfatınız nedir” deyince, bey “Albayım, Türkiye’nin askeri ataşesiyim” dedi. Adam resmen pıstı, yok biz sadece birkaç soru sormak istemiştik tamam geçebilirsiniz deyip pasaportumu verdi, ama ultra detaylı araştırma için gerekli etiketleri bavullara yapıştırmayı ihmal etmedi. Çantalara yapıştırmak için 4 renk etiket var ve şüphelenme düzeylerine göre -mesela benimki eflatundu- yapıştırıyorlar. Bir sonraki aşamada da bu renge göre bavullar ‘üstünkörü’ ya da ‘didik didik’ arıyorlar. Çok şaşırdım, albaya teşekkür ettim, böyledir bu şerefsizler dedi, Pakistan’ı görünce direk terörist muamelesi yaparlar, ama bizden çekinirler. Valla ben Türk ordusunun İsrail üzerinde bu kadar caydırıcı tesiri olduğunu bilmiyordum. Sonra tek tek bavullar açıldı, tüm hediyelik eşyaların kutuları paketleri yırtıldı, sandaletlerimin bantlarının içlerine kadar yarım saat arandı. Sonra THY kontuarına gittim, o sırada İsrailli görevli kaba bir şekilde ben kapadım yan tarafa diye işaret etti, albay yine devreye girdi benimle birlikte dedi. Yine aynı tepki, kız özür diledi, bilmiyordum dedi, cam kenarı mı istersiniz koridor mu diye sordu nazikçe ve tam business class’ın arkasında geniş bir yer verdi. Hızır gibi imdadıma yetişen albaya tekrar teşekkür edip çıkış yaptım ki tekrar bir kontrol, tüm kimliklerim, diplomalarım, diş macunlarının kapak içlerine kadar arandı. Sonunda uçağa bindim, özenle içime ters olarak giydiğim ‘ Free Palestine’ ve Filistin bayrağı olan tişörtümle oturdum ve sanki büyük bir iş başarmış gibi ve özgür hissettim kendimi. Kalbimi Filistin’de bırakarak İstanbul’a geldim.

No comments: