3 Ağustos 2006, Kudus
Maalesef, İsrail'de internet Filistin'de oldugundan çok daha pahali bunun için cok sık yazamiyorum. Seyahatin sonuna yaklastigim icin param da iyice azaldı, ama herşey yolunda. Dün sabah uyanır uyanmaz, asıl rezervasyonu yaptırdığım hostele taşındım. Burası çok daha güzel, hem eski bir kaleye benziyor, hem de tam kapalıçarşının içinde. Finlandiya, Cek Cumhuriyeti, Kanada, Filistin, İsrail, İrlanda, Almanya, İtalya, Belçika, İngiltere ve Slovakya'dan insanlar var. Hepsiyle az çok sohbet ettik ve İsrailli dahil herkes Filistin yanlısı. Savaş ve politika her sohbetin içinde ister istemez.
Hepimizin Mescid-i Aksa olarak bildiği aslında Hz. Ömer Camii olan camiye giriste müslüman olduğunu kanıtlamak gerekiyor, ''ecnebi''lere yasak. Önce Hz. Omer Camii’ne gidiyorum, öğle namazı vakti, cami kalabalık, sonra aynı bahçe içindeki Mescid-i Aksa’ya geçiyorum ve inanılmaz birşey oluyor. Daha girer girmez, etrafima göz bile atamadan ağlamaya başlıyorum, hüngür hüngür. Oturuyorum bir köşeye elimde mendil nerdeyse hıçkırarak ağlıyorum, kendime de şaşırıyorum nooluyo neden ağlıyosun diye sonra fark ediyorum buranın müthiş manevi atmosferinden kaynaklandığını. Yapı sade, etrafta görsel olarak insanı ağlatacak yoğunlukta birşey yok ama havası anlatılmaz yaşanır derler ya, öyle işte...Çıkmak istemiyorum bir türlü, uzun uzun oturuyorum içeride, sonra daha eski olan alt katı geziyorum ve sonunda büyülenmiş bir şekilde çıkıyorum. Yine Kapalıçarşı sokaklarindan gecerek Jaffa Gate e yuruyorum ve Tower of David muzesini geziyorum. Birkaç bölümden oluşan kale yani muzenin icinde bir minare var ama simdi kullanımda değil, cami belki de yıkıldı bilmiyorum. Müze, Kudüs'ün tarihini anlatıyor, her bölümde geçirdigi dönemler var, Osmanlı dönemi ise diğerlerine gore çok küçük ve yavan kalmis, 400 sene şehre egemen olmasina ragmen. Bu bölümde bir de interaktif film var. Baslangıç hüzünlü bir müzik ve Türk Bayrağı’nın inişi ve İngiliz Bayrağı’nın yükselişi, daha neşeli bir müzik ve 1948, İsrail Bayrağı’nın yukselişi, mutlu son! 400 senelik Osmanli idaresine karsin 31 sene Ingiliz Mandasi daha olumlu anlatılıyor. Tum ‘eski kent’ kısmının duvarları Kanuni Sultan Süleyman tarafından yapılmış, Filistinliler Türk olduğumu öğrenince hemen övunerek bundan bahsediyorlar ama müze o kadar önem vermemiş.
Akşam bir hahamla bulusuyorum, gelmeden once irtibata gectiğim, ismi Jeremy Milgrom. 55-60 yaşlarında İsrailli liberal, muhalif bir haham. Buluştuğumuz sırada yine bir sürü Yahudi Ağlama Duvarı’na doğru yürüyor ama bu kez protesto değil ibadet için, İsrail bayrakları yok. Yılın önemli ibadet günlerinden biri ve hepsi oruçlu, dün gün batımından bugun gün batımına kadar. Biz de peşlerine takılıp gidiyoruz ve Milgrom’ın Israil’e, savaşa, tüm olanlara iliskin görüşlerini dinliyorum hayretle ve sevinçle. İsrail'le Lubnan arasında yaşanan savaş değildir diyor, İsrail’ín haksız saldırısıdır, baskın ve haksız işgalidir diyor. Kendi çocuklarının şu an askerde bulunmasından duyduğu rahatsızlığı anlatıyor, sonuna kadar eleştiriyor tüm politikaları. Bu sırada siyah ceketli ve şapkalı 'koyu' bir yahudi yardim icin para istiyor ve Milgrom Arapça konuşmaya başlıyor, tepkisini görmek için, o da sadece şükran deyip geçiyor. ''Bu şehir gerçekten barış şehri olabilirdi ama şimdi sadece güvenlik önlemleri altında bu şekilde yaşanabiliyor aslında grupların birbirleriyle iletişimi yok! Bu arada tum ulke genelinde 3-4 okul varmıs İsrailli ve Filistinli çocukların birlikte gidebildiği.Bu bile buyuk bir adım gibi görünüyor bana.
Sonra bugün Yahudilerin Mescid-i Aksa’ya girmeye çalışacaklarını öğreniyorum, Yahudi inancına göre burası Süleyman Mabedi’nin üzerine inşa edildiği Moria Tepesi’ne yani Hz. İbrahim’in doğduğu yere denk geliyor. Devlet yahudilerin girişine izin verdi ama polisin ne yapacağı belirsiz. 20-45 yas arası hiçbir müslüman erkeğin bugün Mescid-i Aksa’ya giriş izni yok, en son bunu yaptıklarında, 2000’de Ariel Şaron da onlara katılmış, 2. intifada olmus. Büyük olaylar çıkabilir diyorlar.
Buraki çarşıda Filistinlilerin İsrail süs eşyaları, anahtarlıkları, hatta ‘don’t worry be jewish’ yazan tişortleri sattıklarını görünce çok garipsedim. Hostelde çalışan Fahmi’ye bunu sordum, para gerekiyor ne yapsınlar dedi, ben de o zaman yenilgiyi kabullenmiş o demektir, artik Kudüs’ü geri alacağını söyleyemez, lafta kalır.
Turkiye'de savaş görmedim ama deprem gibi bir felaket olduğunda müthiş bir birlik oluşur, herkes para toplar, ülkenin diğer ucundakine gonderir yardım eder, sizde böyle birşey var mı? Kudüs'te kimse pek umursamıyor gibi olanları, İsrailliler’in savaş yanlısı gösterisine kimse karşı çıkmıyor, neden böyle diye sordum ve artık pes ettiklerini, ettirildiklerini söyledi. Bir iş bulup kendini kurtardıktan sonra herkes kendi ailesini geçindirme derdine düşüyor ve bireysel olmaya başlıyor. Bir de gençken herkes daha aktif, daha inaniyor değişime ama sonra görüyorsun ne kadar güçlü olduklarını, karşı koymak imkansız, diyor ki bazen kendi arkadaslarımın bile casus oldugundan şüpheleniyorum, herkesi tek tek satın alıyorlar...Dernek kurma girişimleri, bütünlük kurma girişimleri engelleniyor, burda bir liderleri yok, Kudüs’te yaşayanların vatandaşlıkları yok ne İsrail'den ne Filistin'den yurtdışına giderken özel bir seyahat belgesiyle gidiyorlar. Durum çok karışık, çok boyutlu ve üzücü. Bana da ümitsiz görünmeye başladı.
No comments:
Post a Comment