Thursday, August 10, 2006

Nablus


6 Ağustos 2006 Kudüs

Nablus, 7000 yıllık bir şehir, bu vesileyle önemli bir kültür mirasına sahip fakat şu anki durumu içler acısı. Birçok genç ellerinde tüfeklerle sokaklarda geziyor.Tamamen bir otorite boşluğu var, polis 6 aydır maaşını almadığı için çalışmıyor, kimse trafik kurallarına uymuyor. Şehirdeki arabaların yarısından fazlası çalıntı. 180 bin nüfuslu şehirde iki hafta önce bir İsrail saldırısı yasanmış. Yine birinin peşine düşmüşler, adı Ala Sanaqra, belediyeye ve hükümete ait binaların olduğu bir alanı tamamen bombalamışlar. Bu arada Osmanlı zamanından kalma eski bir bina da yıkılmış. Saldırılar 3 gün sürmüş ve hemen bitişikteki Hapishanedeki 70 mahkumun dışarı çıkmasına izin verilmemiş, başka bir yere de transfer edilmemişler, insanlar yalvarmış ama kimse birşey yapmamış. Bu arada Sanaqra civarda bir evde saklanmış ve bombardıman bitince merak etmeyin ben iyiyim diye millete el sallayıp gitmiş, olan şehre olmuş, yaralananlar ve maddi zarar da cabası.

Amjad Rfaie, New Asqar mülteci kampındaki rehabilitasyon merkezinin müdürü, bu olaylar bizim için günlük yaşamın bir parçası diyor, artık şaşırmıyoruz bile. New Asqar kampı 1964’te yani ülke genelinde kurulan mülteci kamplarından 6 sene sonra kurulmuş. 6000 kişilik nüfusa sahip olan kamptakilerin tamamına yakını işsiz. 1. İntifada’dan önce hepsi 35 km uzakta olan İsrail de işçi olarak çalışıyorlarmış ama sonra hepsi çıkarılmışlar ve simdi hepsi dışarıdan gelen yardımlarla yaşıyorlar. Okulları, hastaneleri yok, elektrikleri, suları, kaçak. Hamas iktidara gelmeden önce bir nebze daha iyiymiş durumları ama simdi tüm yabancı kuruluşlar yardımları durdurmuş. Rfaie diyor ki: “ Ben de Hamas’ı sevmiyorum, Fetih i destekliyorum ama dünya bizden demokrasi istemedi mi? İste biz de seçim yaptık, Hamas kazandı, şimdi saygı gösteriyoruz, ama dünyanın geri kalanı yardımları ve desteği kesmekle sadece Hamas’ı değil tüm halkı cezalandırmış oluyorlar.”

Kurdukları gençlik ve rehabilitasyon merkezinin hikayesi ise ilginç. Rfaie ve onun gibi daha pek çok erkek 1990’ların başında hapse giriyorlar. 7 sene boyunca çeşitli aralıklarla 5 yıl hapis yatıyor, fark yok diyor, hapishanede hanim ve çocuklar yok sadece, burada onlar var ama çile ayni çile, açık bir cezaevinde yaşıyoruz biz!

Hapishanedeyken toplanıp birşeyler yapmaya karar veriyorlar, ne silahlı mücadele ne de tüm diğer politik yaklaşımlar karın doyurmuyor, onlar da böyle bir merkez kurarak çocuklara, en azından onlardan sonraki nesillere umut asılamaya çalışıyorlar. 1992’de İsveç’ten bir dernek vasıtasıyla ilk kütüphanelerini oluşturmuşlar kampın ortasında açık havada, bir kulübeleri bile yokmuş, ama simdi destek sağlayanlar çoğalmış ve 3 katlı bir binaları var. Yabancı kuruluşların destek verdiği birçok yardım projesi yürütüyorlar, çocuklar içinse fiziksel ve konuşma terapileri, müzik, dans, bilgisayar gibi birçok dersleri var. Yurtdışından 18 gönüllü burada çalışıyor, çoğu Amerikalı. Yöneticiler, geleceğin liderlerini yetiştirmeye çalıştıklarını söylüyorlar, 300 çocuk var, hepsi pırıl pırıl, hayatları çok zor ama bu merkez onlar için bir ümit...

Hükümetten bir destek alıp almadıklarını soruyorum, aksine Sosyal Hizmetler Bakanlığı yardım için gelenleri onlara yönlendiriyormuş, zaten memurlar aylık 100 dolar olan maaşlarını 6 aydır alamadıklarından kimse çalışmıyor.

Şehirde gezerken saat kulesinin üzerindeki Osmanlı tuğrasını fark ediyorum. Öğreniyorum ki şehir mimarisi büyük ölçüde Osmanlı’ya aitmiş. Köşedeki evin 400 yıllık bir Osmanlı evi olduğunu öğrenince kapıyı çalıp giriyorum, 4 akraba aile ayni avluda bu büyük evde yaşıyorlar, soyadları Ağa, ama Filistinliler. Nablus ayni zamanda ‘Künefe’nin memleketi, ilk buradan çıkmış. Farklı çeşitleri var, kadayıflı ve hamurlu.

Dönüşte çok fazla kontrol noktası olduğu için erken ayrılıyorum. Taksi beni sınıra kadar götürüyor ve 1000’e yakın kişinin beklediği kuyrukla karsılaşıyorum. Askerler gecişe izin vermiyorlar, öylece bekletiyorlar insanları. Pasaportumu göstererek buradan geçiyorum, diğerleri kim bilir kaç saat bekleyecek. 2 kez daha kontrol noktalarında durduruluyoruz, araç taksi dolmuş, tek yabancı benim. En son Ramallah'a yaklaşırken yolun kapandığını görüyoruz, 2 tank gelmiş ve yolu kapamış, sebep ya da açıklama yok! 40 derece sıcakta, susuz 1 saate yakın bekliyoruz, sonra tekrar kontrol ve geçiyoruz, Kudüs’e geçiş de aynı şekilde saatler sürüyor yani 70 km yol 4.5 saat sürüyor. O yorgunlukla hiçbirşey yapamadan uyuyorum hostele gelince.

Bugün son günüm, biraz önce- Kudüs'te bile bunu yapıyorlar-, askerler yine yolları kesmiş, arabaların içine dikkatlice bakıp Filistinlileri kenara çekiyorlar ve hepsi didik didik aranıyor. Yarın havaalanında Batı Şeria'ya gittiğimi söylersem bana da aynı şeyi yapacaklar, ve belki de bir daha gelmeme izin vermeyecekler. Onun için tüm fotoğrafları bir CD’ye yükleyip Filistin resimlerini sildim, Filistin yazılı şeyleri sakladım, fişleri, biletleri attım, sanki kötü bir şey yapmışım gibi…

No comments: