Saturday, January 20, 2007

Banal Milliyetçiliğin Kalleşliği, Bir Doğru İnsanın Acı Sonu...



Başımız sağolsun. Su an duygularımı yazmakta çok zorlanıyorum...Dünden beri durmadan onun hakkında okuyorum, izliyorum ve aralıklı olarak ağlıyorum.

Dun öğlen içim bir tedirgin, suskun oturuyordum, final dönemindeyim, ders çalışmaya uğraştım olmadı. Hiç adetim olmadığı halde uyudum gün ortasında, ve Aycan aradı, haberi verdi, önce anlayamadım, şaşırdım, uyku mahmuru televizyonu açtım. Baktım, cesedini öylece gördüm yerde...Üzerini kapamışlar, ayakları mahcup çocuklar gibi birbirine bakıyor...Ayakkabılarının altı delik…Kızı bağırıyor bir yandan, "babam o benim" diye, Ali Bayramoğlu geliyor, zaten kendi canıyla uğraşıyor, simdi can arkadaşının olum haberini almış, bir yandan Nuray Mert'i teselliye çalışıyor...Depremde en yakın arkadaşının olum haberini yıkık apartmanının önünde almış biri olarak çok iyi anladım duygularını o an. Hani sanki vurulmuş olsa sadece, bir hastaneye götürme sureci olsa, son söz söyleme birşey, yani küçücük bir umut birşey, azıcık? Ama yok! Vurmuş, duygularına, insanlığına şalteri indirip, boynuna sıkmış ve gitmiş, iş bitmiş orada...Öylece yatıyor yerde, üzerindeki beyaz kağıtta daha sıcak olan kani var...

Sonrası, televizyonda yapılan yorumlar ayrı bir acı verici süreç. Daha ilk yarim saat içinde insanlar soğukkanlılıkla konuşabiliyor, cinayetin Türkiye’ye olacak etkilerinden, stratejik öneminden...Bir durun, daha sokakta olu bedeni, bir durun, bir soğusun...Bir insan oldu ve hala orada öylece yatıyor...

Fırsat bilip üzerinden siyaset yapmaya çalışanlar, “katiller bulunacak” klişeleri, “unutmadık, unutturmayacağız"lar, sanki böyle birşey belliymiş önceden gibi, sanki yıldönümü kutlanıyor, herkes ne kadar da soğukkanlı! Öfkelenemedim, öylece ağladım kendi kendime...Yetiştirmem gereken ödev de yarim kaldı, bu halde tüketim toplumu okuyamadım...Nete girdim bırak "zaten vatan hainiydi iyi olmuş Ermeni’ye" diyenleri, MSN'de bazılarının haberinin olmamasını, olunca öğrenince hmm diye geçiştirmesini, lafı “hafta sonu naapıyoruz” a getirmesini anlayamadım...

Gazeteciler haberini yapıyor, bir suru malzeme çıktı, gündem oldu...Politikacılar hemen “duyarlılıklarını” gösteriyor, secime de az kaldı, faili bulsun ki üzerine çökmesin gölgesi...Vali tutuşmuş vaziyette, muavinini ve kendini aklamaya çalışıyor...Halkın çoğu da zaten çooook alışık bunlara, "böyle gelmiş böyle gider" deyip kabulleniveriyor durumu...Ya da "yüce yargı”ya "Türk polisi"ne devrediveriyor haklarını...

Belki de daha önce böyle birşey yasamamış olmamdandır üzüntümün bu kadar yoğun olması. Uğur Mumcu öldürüldüğünde çocuktum, Ahmet Taner Kışlalı'da 15 yasındaydım, dünya pek de umurumda değildi...İstanbul’da değildim, hiçbirini tanımazdım, demokrasi, hak hukuk nedir önemsemezdim, anlamazdim...

Ama Hrant Dink'i tanıyordum, birlikte Fransa'ya gitmiştik, ciddi ama çok samimi bir insandı. En son 32. Gün’de Orhan Pamuk Nobel ödülünü değerlendirirken içtenliği gözlerimi doldurmuştu, email atmıştım, hayranlığımı, düşüncelerini nasıl da paylaştığımı söylemiştim,o da içtenlikle teşekkür mesajı göndermişti...

Simdi o gitti, benim gözlerim yaşlı, karşıdaki teyze yorganlarını silkeliyor daha temiz yataklarda huzurla uyumak için, ben uyurken huzursuzum, yorgan yastık kar etmiyor. Uyanınca aklıma geliyor, hem onun olumu hem insanların duyarsızlıkları...Hangisi daha acı bilmiyorum...Meseleyi bir dedektif profesyonelliğiyle kim nasıl yaptı diye düşünemiyorum henüz ya da Türkiye’yi nasıl etkileyecek gibi stratejik öngörülerde bulunamıyorum. Henüz meydanlarda yürüyecek gücüm de yok, çok üzgünüm...

Her gecen gün, bu ülkeye, sadece devletine değil milletine de olan inancım biraz daha azalıyor...


Allah ailesine sabır versin…

Cenazeden fotograflar

No comments: