Naci Ali 1937'de İsa'nın memleketi Nasıra yakınlarındaki Şacara köyünde doğdu. 15 Mayıs 1948'de 11 yaşındayken Büyük Felaket'i -Nakba- yaşadı, 750.000 Filistinli ile aynı kaderi paylaşarak memleketinden kovuldu. Bir parçası Lübnan'ın güneyinde bir mülteci kampında büyüdü, diğer parçası ise Filistin'de kaldı, küskün ama keskin bir gözlemci olarak hep 11 yaşında kaldı. 1973'de Amerikalı dış işleri bakanı Kessinger'in Filistin ile ilgili çözüm planının çözümsüzlüğünü fark ettiğinde bir karikatür karakteri olarak Hanzala adıyla Naci Ali'nin kaleminden gördüklerini göstermeye başladı. Filistin'de direnişin sembolü oldu. Yüzünü hiç göstermedi,Hep Filistin'e dönebilmeyi bekledi, umudunu hiç yitirmedi. Naci Ali'nin 1987'de başına bir kurşun sıkılarak öldürülmesiyle tamamen öksüz kaldı, sustu.
1948'de İsrail'in kurulmasıyla
ilk anda boşaltılan 500 köyden birinde yaşayan Naci Ali'nin annesi, diğer tüm
Filistinliler gibi bir gün evine döneceğine inandı, evinin anahtarını ölene
kadar boynundan çıkarmadı. İnsanın birçok evi olabilir, hepsine bağlanabilir
ama hep ilk evini özler, hele de oradan zorla çıkarıldıysa. Naci Ali ve ailesi
de evlerinden, topraklarından zorla çıkarıldı. Ali, hem kendisi, hem annesi hem
de diğer tüm Filistinliler için topraklarından vazgeçmedi.
Naci Ali, Filistin direniş
hareketinin önde gelen birçok ismi gibi önce siyaset yolunu denedi, Lübnan ve
Kuveyt’te çeşitli hareketlerin içinde yer aldı. Her defasında tutuklanınca,
hareketleri amacına ulaşamayınca, derdini yeteneğiyle birleştirerek çizmeye başladı. Karikatür çizmeyi cezaevinde
öğrenen Ali, ilk çizimlerini mülteci kampının duvarlarına yaptı. Önce kendi
hikayesini anlattı, sonra Filistinlilerinkini ve sonra tüm Arap dünyasını.
İyisiyle kötüsüyle doğrusuyla yanlışıyla herşeyi göstermeye çalıştı. Yolsuzluk
yapan Arap yönetimlerini de, sessiz
kalan batı ülkelerini de, her türlü zalimliğiyle İsrail'i de gösterdi. Temel
öğesi sıradan Arap insanı ve onların
yaşadıkları savaş, acılar, kayıplar ve haksızlıklardı.
1960’ların başında Filistin
mücadelesinin önderlerinden Gassan Kanafani onun yeteneğini farketti ve bu
alanda profesyonel olarak çalışmasına ön ayak oldu.
Çizmeyi ciddiye almaya başlayan
Naci Ali, daha sonra Kuveyt’teki Talia
dergisinde çizer olarak çalışmaya başladı. 1968den 1975’e kadar Es-Siyase
gazetesinde çalıştı. Sonrasında Lübnan gazetesi Es-Sefire geçti. Artık
çizimleri yayılmaya ve çizgisinin karakteristik özellikleri belirginleşmeye
başlamıştı. Karikatürlerinde çizimden çok fikirler ön plandaydı.Çizgisi, cesur,
açık sözlü ve keskindi. Sade, net ve anlaşılması kolay karikatürler çizdi.
Sıradan Arap dünyası
vatandaşlarını anlatan karikatürler aynı zamanda sıradan Arap vatandaşlarına
hitap ediyordu.
Sosyal adalet kavramı ve bununla
birlikte gelen işsizlik, fırsat yoksunluğu, zenginle fakir arasındaki uçurum,
insan hakları ve demokrasi ve ifade özgürlüğünün olmayışından bahsetti.
Karikatürlerin temaları güzel-
çirkin, iyi- kötü, zengin-fakir, adalet-haksızlık, güçlü-zayıf ve kendini feda
etmek ile vatanı satmak üzerine kuruluydu.
Konular, Filistin'de işgal,
mülteci kampları, dönüş hakkı, Filistin Kurtuluş Örgütü, Direniş Hareketi, Lübnan'da
iç savaş ve İsrail istilası, Arap İsrail Çatışması, geri kalmış Arap rejimleri
ve Batılıların Arap Dünyası’na müdahalesi etrafında şekilleniyordu. Naci Ali
sadece İsrail'i, Amerika'yı ve Batı'yı değil, Filistin Kurtuluş Örgütü’ne,
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'ne ve Arap ülkelerine de tepkiliydi. Odak
noktası insanlara yapılan zulümdü. Zayıflarin tarafındaydı. Arap ülkelerini de
Amerika'nın sözünden başka çözüm bulamamakla suçlar. Bir karikatüründe iki Arap
erkek aynı kayığı farklı yönlere çekmektedir. Ve karikatürün altındaki yol
levhasında şöyle yazar: Sol, Amerika; Sağ, Amerika Birleşik Devletleri'ne
gider.
Naci Ali karikatürlerindeki sembollerin hepsi ayrı anlamlar
içeriyordu. Haç, mücadele ve fedakarlıktı.; çiçekler, umut, barış ve sevgiydi;
kalemler, demokrasi ve ifade özgürlüğüydü; İsrail, silahlar, askerler, dikenli
teller, benin varilleri ise zulüm ve işgal sembolleriydi. Puşinin anlamı kim
tarafından kullanıldığına gore değişiyordu: İyi bir karakter tarafından
giyildiğinde sevgiyi, kötü bir karakter tarafından giyidiğinde ise ‘dava’dan
kişisel çıkar sağlamayı temsil ediyordu. Karikatürlerin yarısından fazlasında
yazı olmadığından anlaşılmaları kolaydı.
Gerçek karakterleri direk çizmedi ya da gönderme yapmadı bunun
yerine kendi karakterlerini üretti. Bunlardan Fatima, sade ve
keskin hatlarla çizilmiş güzel bir kadındı. Tıpkı diğer Filistinli kadınlar ve
Naji Al Ali’nin annesi gibi evinin anahtarını boynunda taşıyordu. Kökeni
Filistin olan Fatima, adanmış bir eş ve anne figürü, bir mülteci, acı çeken bir
kadın ve koruyucuydu. Demokrasi ve özgürlük mücadelesinde erkeklerle omuz omuzaydı.
Birlik ve beraberliği temsil ediyordu.
İyi Adam - Sıradan Adam, dürüst
ve iyi bir adamdı. Fakir ve mazlumları temsil ediyordu. Özgürlük savaşçıcı ve mülteciydi.
Filistinli ve Araptı, hem Müslümandı, hem Hıristiyandı. Karikatürlerden birinde
Şişman bir adam gelir ve iyi adama sorar: “Müslüman mısın, Hıristiyan
mısın?” İyi adam cevap verir: “Açım!”
Kötü Adam zalimdi.
Şişman, çirkin, tembel, pis ve aptal bir karakterdi. Ayakları ve halk desteği
yoktu. Kötülüğü ve zalimliği temsil ediyordu. Direnişe katılmadı ve her
fırsatta ihanet etti. Direnişten kişisel
çıkar sağladı. İsrail ve Batı’nın maşasıydı. Bazı karikatürlerde birkaç kötü
adam topluca Arap rejimlerini sembolize ediyordu.
Hanzala ise bu karakterler içinde en önemlisiydi. 5
Haziran 1967’de doğdu, babasının adı
önemli değildi, annesinin adı Nakbah yani Büyük Felaket’ti, ayakkabı numarasını
bilmiyordu çünkü hep yalınayaktı. Sıradan bir Arap’tı. Zor şartlarda yaşamasına
rağmen kehribar kokardı. Eğitim ve deneyimi sağlamdı, tüm şiveleri bilirdi,
iyi, kötü, çirkin herkesi tanırdı. Sürekli savaş meydanlarına gittiğinden;
kimin savaştığının, kimin sadece konuştuğunun farkındaydı. O, bazen sessiz bir
tanık, bazen dobra ve lafını kimseden esirgemeyen bir aktivistti. 11 yaşındaydı
ve Filistin’e geri döneceği güne kadar o yaşta kalacaktı. Adı “acı ot” demekti.
Karikatürlerde hep arkası dönüktü, yüzünü hiç göstermedi. Elleri arkadan
bağlıydı, 1982’ye kadar olan karikatürlerde hareketsizdi. 1982’de İsrail'in
Lubnan'ı işgali ve Sabra Shatilla katliamlariyla Hanzala değişti, hareketlendi,
ellerini açıp tepki göstermeye, taş atmaya başladı.
Hanzala’nın yüzünü göstermemesi
küskünlüğünün sembolüydü. Aynı zamanda mistik bir yanı da vardı. Bu kadar
çatışan duygu ve düşüncenin bir çocuğun yüzüne nasıl yansıdığını hiç göremedik.
Haznala’nın duruşunda hem bir meydn
okuma hem de bir naiflik vardı. Filistin mücadelesinin direnişçi unsurlarını ve
Arapların acısını temsil ediyordu, ama bir yandan da Arapların bölünmüşlüğünü
ve Filistin halkının acılarına kayıtsızlığını da eleştiriyordu. Arapların
sessizliğine, İsrail’in işlediği savaş suçlarına, dünyanın ikiyüzlülüğüne ve
Arap yönetimleri ile Filistin Kurtuluş Örgütü içindeki yozlaşmaya da sırtını
dönmüştü.
Hanzala, Naci Ali’nin imzası
haline geldi. Ali onu, kendisini hata yapmaktan alıkoyan bir dayanak,
çocukluğunun sessiz tanığı olarak tanımladı. Filistinli bir karakter olarak
doğduysa da zaman içinde farkındalığı arttıkça daha genel bir Arap karakterini temsil
etmeye başladı. Savaşın ortasında kalmış, neşesini kaybetmiş, büyüyememiş bu
çocuk, herşeye rağmen
yapılan tüm haksızlıkları herkese göstermeyi görev edindi, yıllar boyunca tarihe tanıklık etti. Hanzalanın elleri arkasında sessizlik içinde tanıklık ettiği göç, yoksulluk ve kamp hayatı, aslında tamamen Naci Ali’nin kişisel gerçeğiydi. Onun gibi canayakın, dürüst, biraz serseri, biraz da sivri dilliydi. Arap dünyasının vicdanını temsil eden bu sade ama güçlü çocuğu insanlar fazlasıyla benimsedi. Naci Ali, Hanzala’nın yüzünde göstermediğini kendi başına yaşadı. Silah taşıyan gemileri, bayrağından çadır yapmış mülteci anneleri, onların zor hayat koşullarını, İsrail’in acımasızlıklarını gördü ve gösterdi, ama yüzüni hep sakladı, ne hissettiğini hiç göstermedi.
yapılan tüm haksızlıkları herkese göstermeyi görev edindi, yıllar boyunca tarihe tanıklık etti. Hanzalanın elleri arkasında sessizlik içinde tanıklık ettiği göç, yoksulluk ve kamp hayatı, aslında tamamen Naci Ali’nin kişisel gerçeğiydi. Onun gibi canayakın, dürüst, biraz serseri, biraz da sivri dilliydi. Arap dünyasının vicdanını temsil eden bu sade ama güçlü çocuğu insanlar fazlasıyla benimsedi. Naci Ali, Hanzala’nın yüzünde göstermediğini kendi başına yaşadı. Silah taşıyan gemileri, bayrağından çadır yapmış mülteci anneleri, onların zor hayat koşullarını, İsrail’in acımasızlıklarını gördü ve gösterdi, ama yüzüni hep sakladı, ne hissettiğini hiç göstermedi.
Naci Ali’nin karikatürleri
Kahire, Beyrut, Kuveyt, Tunus, Abu Dhabi, Londra ve Paris’te aşırı soldan aşırı
sağ tandansa kadar pek çok gazette ve dergide yayınlandı. ABD’de de epey ses
getirdi; New York Times, Time gibi yayınlar, Naci Ali'yi ve kara mizahını
görmezden gelemediler. Hakkında genelde saygı duyulan çok yazı yazıldı.
Mahmud Derviş, Naci Ali’yi “sade
fakat mucizevi” olarak tanımladı. Hanzala’nın ise bu mucizeye duyulan
ihtiyaçtan dolayı çocuk olarak seçildiğini ve hep çocuk olarak kalmak zorunda
olduğunu anlattı. Hanzala’nın güç ve zorbalık karşısında geri çekilmeden
tanıklığını sürdürmesi için, sadeliğini koruması ve mucizelere inanması
gerekiyordu. Naci Ali bu kadar erken ölmeseydi, muhtemelen daha da
küreselleşecek, Iraklı, Afrikalı, Afgan da olacaktı.
Öldürülmesinden iki hafta önce yayınlanan bir karikatürde
Hanzala’nın posteri istenen kişi ‘wanted’ olarak duvara asılıyordu ve onlarca
Hanzala postere bakıyordu. Ali, sanki öldürüleceğini biliyordu, poster yalnızca
şöyle diyordu: “Vatanım, güzel vatanım, bütün sevgim ve yüreğim senindir” Diğer
bir karikatürde ise Hanzala’ya zarar vermek isteyen güçleri İsrail ve kötü adam
yani Arap rejimleri olarak çizmişti. Kendisini ‘dava’ya adayan ve herşeye
rağmen gerçekçiliğini koruyan ve gerçekliği anlatmaya devam eden Ali, 22 Temmuz
1987’de Londra’da, sokakta, başından vurudu. İki hafta hastanede direndi fakat
29 Ağustos 1987’de yaşam mücadelesine yenik düştü. Onu hangi güçlerin öldürdüğü
hala bilinmiyor. Bir grup Mossad’I bir grup ise Yaser Arafat’ı suçluyor.
Naci Ali, geridede onbinlerce eser bıraktı. Bugün, ölümünün
üzerinden 25 sene geçmesine rağmen hala Arap dünyasının en önemli çizeri olmayı
sürdürüyor. Hanzala ise UNESCO’nun bir parçası olan Mizah Yoluyla Özgürlük
ve Adalat Komisyonu’nun resmi logosu oldu. Naci Ali taraından çizilmeye
devam edilmese de Filistin ve Lübnan sokaklarında, mülteci kamplarının
duvarlarında temsil ettiği insanlar tarafından çizilmeye, gerçekliğin
tanıklığını yapmaya devam ediyor.
Selma Şevkli
*Haziran 2012'de Roman Kahramanları adlı edebiyat dergisinden yayınlandı.
Kaynaklar:
http://www.najialali.com/http://knol.google.com/k/
No comments:
Post a Comment