Friday, January 18, 2008

Körkuyuda Kilitli Kalmış Vicdanlar ve Kutsal Milliyetçilik

Düşünün. Bir ülkede doğuyorsunuz, ki bunlardan dünyada ikiyüze yakın var, sonra bu ülkenin devleti size inanılmaz bir tarih anlatıyor; kahramanlıklarla, kutsallıklarla bezenmiş ve siz bu ülkenin bugününden ölesiye/öldüresiye şikayetçi olmanıza rağmen bu ülkeye bayılıyorsunuz. Tanımlayamadığınız "milli değer"lerinizi korumak hayattaki yegane hedefiniz haline geliyor. İnsan olmanın önüne geçebiliyor Türk olmak ve herşeyi mübah kılabiliyor: Belli grupların haklarını kısıtlayıp, belli sözlerin söylenmesini yasaklayabiliyor, insanların nasıl giyinmesi, nasıl yaşaması, nasıl düşünmesi gerektiği hakkında akıllara zarar bir tektipleştirme kabul edilebilir oluyor.

Biri çıkıp diyor ki: "Kardeşim, ben de burada doğdum, dedelerim de, tıpkı sizin gibi. Ben de buraları sizin kadar seviyorum. Ama düşmanlardan nefret etmeye dayalı bir sevgi değil benim vatan sevgim. Ermeni'yim ben! Ermeni olduğum için Ermenistan'ı Türkiye'den daha fazla sevmiyorum. Tarihle yüzleşelelim, biraz empati biraz diyalog, birbirimizi tanıyalım, anlamaya çalışalım. Nefretle sevgi bir arada yürümez, bu iş daha böyle gitmesin." minvalinde gözleri dolduran, umut veren laflar ediyor. Türk kimliğinden çok Ermeni kimliğini eleştiriyor. Bildiği doğruları korkmadan söylüyor, yüreğinin tüm açıklığıyla...

Ama kilitli vicanlar anlamıyor...Onlar word programındaki imla hatası bulucusu gibi, O'nun Ermeniler'e artık Türkler'den nefret etmekten vazgeçmek için söylediği "Atın içinizden zehirli
Türk kanını" lafına takılıyorlar. Ne yapsa ne etse anlatamıyor ne demek istediğini, "zehirli demedim" diye açıklamaya çalışıyor "bu ülkede yaşamam burayı sevmesem, nefret etsem" diyor. "Zehir" diyorlar başka birşey demiyorlar. Ne devlet anlıyor, ne millet. Nasıl bir yalnızlık! Yok yere nefret ediyorlar ondan. Nefretle kapanmış bir kere vicdanları.Açamıyorlar kilidini. Kendileri gibi düşündüğünü sanıyorlar karşılarındakinin. "Ermeni'yse Ermeni'yi savunur. Nokta. Başka bir ihtimal mümkün değil. Sonra o kara gün geliyor işte, öldürüyorlar. Çok net bir tavır, buz gibi... Öfkeyle üzüntüyü karıştırıp yumruğu boğaza oturtan cinsten, televizyonu parçalatmak isteyen cinsten, tanımadığın ama yüreğinin bir olduğunu bildiğin insanlara sarılmayı istetecek cinsten. Hüngür hüngür ağlatan cinsten. Tek başına kaldırılamayacak cinsten. İlk defa aile/arkadaş olmayan birinin ölümünün de ne kadar acıtabileceğini hissettirecek cinsten.

Cenazeye gidiyorum, ne yapayım? Başka birşey geliyor mu elimden? Belki diyorum şimdi sorgularlar bu nefretin boyutunun nasıl felaketlere yol açabileceğini, devleti de milleti de. Sanıyorum ki herkes benim gibi üzülüyor. ama kamplar aynen deam ediyor, "onlar" açıp da bir yazısını okumuyorlar, merak etmiyorlar, önemsemiyorlar. "Ermeni öldü" diyenler de oluyor, "kötü biriydi ama cezasını yargı vermeliydi" diyenler de.

"Acaba ben şizofren miyim" diye kendi kendimi yememek için gidiyorum cenazeye. Nefes alıyorum, üzülen ve sinirlenen ve önemseyen ve sorgulayan tek kişi olmadığımı görünce. O duygularla "gelin bizi de vurun ulan, Ermeni diye vurulur mu insan" demek için "Hepimiz Ermeniyiz" diyoruz. Çıldırıyorlar. Sen zaten beni sevmiyorsun ki! Zaten sana göre vatan hainiyim, al işte kendime etiket de taktım, Ermeniyim diyorum, daha ne sinirleniyorsun?

Hayır! İşte tarih kitaplarındaki o muhteşem savaşları yaşamak için bir fırsat. Türkler bir kenara olmayanlar diğer kenara. "Hepimiz Türk'üz Hepimiz Mehmediz" diyorlar. "Adamı deli etme, ne alakası var" diyemiyorsun. Empatiyi bir Ermeni tatlı çeşidi zannediyorlar çünkü.

Acaip birşey bu Türklük, gözlerini kör ediyor, aklını esir alıyor. Başka birşey düşünemez duruma geliyorsun. Önünde bir tabur gayr-ı Türk öldürseler, sebebini merak etmeden zafer kazanmış gibi hissetmeye başlıyorsun. Bir grup lise öğrencisi kendi kanlarından Türk Bayrağı yapıp Genelkurmay Başkanı'na gönderiyorlar: "Paşam kalemleri bırakıp, tüfekleri almaya hazırız" diyorlar. O büyük askerin de gözleri doluyor, işte Türk gençliği diye. "Silahları biz hallederiz, siz ders çalışın" demiyor. Kendini kesmenin patolojik olduğunu düşünemiyor insanlar, gözleri doluyor bu vatan sevgisinden. Benim tüylerim ürperiyor...

Yine de bu işin bir mantığı olmalı diyerek tez konumu değiştiriyorum. Bu kör kutsallığı sorgulamak için...Ve fark ediyorum ki, kimseler Türkiye'nin ve Türkler'in bugünkü durumundan memnun değil, ondan da nefret ediyorlar. Ama 1000 seneki önceki Türkler'in ve 1930'ların müthişliğinden bahsediyorlar. 25-30 yaşındaki insanlar, sanki yaşamış gibi 70 sene hatta bin sene öncesinin ve o dönemlerde aynı kanı paylaştıklarına inandıkları insanların daha akıllı daha şahane falan olduğunu iddia ediyorlar. Kaynakça ve gerekçeleri ne? Milli Eğitim tarih kitapları ve kulak dolması. Fazlasını okuyan da Masonluğa, komplo teorilerine kaptırıyor kendini, iyiden iyiye çiziyor kafayı.

Bugünü seven, devletinden ve milletinin her ferdinden memnun ya da onların hepsi için adalet isteyen, eşit haklar isteyen milliyetçiler arıyorum. Biri bana "Türk"ün ne demek olduğunu mantıklı biçimde anlatsın istiyorum. "Milli değer"lerimizi öğrenmek istiyorum. Hrant Dink öldürüldüğü için üzülebilen, açıp iki satır yazısını okumuş milliyetçiler arıyorum. Bana bu ülkenin bugünü ve yarını için, nefret ve kompleksten fazlasını anlatabilecek milliyetçiler arıyorum.

Bu ülkeyi seviyorum, başka ülkeleri de seviyorum. Bu ülkede yaşayan herkesi "Türk" oldukları için sevmiyorum, "insan" olanlarını ya da ortak değerlere sahip olduklarımı seviyorum daha çok. Ama herkesin eşit haklara sahip olmasını istiyorum. İstediğimi ifade edebilmeyi, kimsenin öldürülmemesini, hukuk devleti olabilmeyi, ille de gurur duyması gerekiyorsa kanı yüzünden değil gurur duyulabilecek işler yaptığı için gurur duyan, aklı ve yüreği açık insanlarla dolu bir ülkede yaşamayı istiyorum.

Hrant Dink gibi arkadaşlarım olsun ve öldürülmesinler istiyorum...

Çok şey mi istiyorum?

Not: Hrant Dink'in ölüm yıldönümü olması sebebiyle fazladan bir duygusalım/hassasım bu konuda. Tez için görüşüp, düşüncelerini anlatanlara teşekkür ediyorum, bana yeni bakış açıları sunuyorlar ve onlardan beklediğim saygıyı önce benim onlara göstermem gerektiğini hatırlatıyorlar. Ve en azından savundukları görüşleri açık yüreklilikle paylaşıyorlar..."İyi" milliyetçilerin çoğalması dileğiyle...

4 comments:

Faruk Ahmet said...

Bana öyle geliyor ki sizin bu arayışınızın varlığı bile milliyetçilik karşısındaki yenilginin bir tezahürü. Arıyor olmanız doğal, çünkü başınızı kaldırıp bakındığınızda böyle birilerini bulamıyorsunuz, "iyi" milliyetçiler ortada görünmüyor. Bu da doğal, çünkü milliyetçilik, bu özlemini çektiğiniz nitelikleri körelttiği, insanı, kendisi için istemediğini diğer bir milletten olan için istemesini sağlayacak şuursuzluğa düşürdüğü için milliyetçiliktir zaten. Mevcut iklimin hükümranlarının bu insanlar olduğunu ve kolay kolay da güçten düşmeyeceklerini içten içe hissediyor, biliyorsunuz da ondan bu kabullenmişlik içinde "bari iyisi olsun" diye aranmalarınız herhalde. Sizi suçlamıyorum tabii, böyle kandan neme doymuş ağır havalara sahip iklimlerde yılgınlık normal. Umalım ki geçici olsun.

zerdüşt said...

amerikalılıar vietnamı işgal etmeye çalıştıklarında,universite hazırlık kursunda bir hocam amerikalı bir komutanın o dönemde söylemiş olduğu benimde zihnimin hücrelerine işleyen şu sözlerdi:"aman tanrım,öldürdükçe çoğalıyorlar."bu söz ilk bakışta birbirine tezat gibi duran iki farklı anlam barındırmasıyla birlikte zihnimde cumhuriyet sonrası türkiyenin kara sayfalarının bir ürünü/aynası/vicani muhakemeni de içinde taşıdığıydı.
"doğrunun daima ortaya çıkma gibi bir huyu vardır.(erdal inönü)"söyleminden hareketle şunu belirtmek isterim:bizler öldükçe/öldürüldükçe "doğru(luk)" bizi tarihin her sayfasında çoğaltıp yaşatacaktırrrrrrrrr..
bunu vicdan sahibi olan hiç kimse inkar edmeyecektir çünkü ilahi doğruluk adaletine kimse karşı gelemez.....

Barış said...

Kendilerini milliyetçi olarak adlandıran öyle avanaklar düşünün ki, kendi kültürlerinden utanır, dalga geçer, anneleriyle babalarıyla sokakta görülmekten hicap duyarlar. Onların milliyetçiliklerinin Birinci Dünya Harbi sonrası bağımsızlık isteyen ulusların hissiyatı ve heyecanıyla alakası yoktur. Tıpkı çıldırma noktasına gelmiş Batı siyasetinin ırkçı faşizmi doğurması gibi, bıkkınlık verene kadar batı öykünmeciliğini eleştirip de Batı'nın faşizmini copy+paste yapanların çıldırma noktasıdır bu. Nihal Atsız'ın Hitler gömleği, Hitler kravatı, Hitler saçı ve Hitler kol kavuşturması ile poz verdiği fotoğrafı hatırlayın.

Sonra Yugoslavya'yı hatırlayın. Ama "öteki" tanımlamalarının içine ne kalleş bubi tuzakları yerleştirilebildiğini de, bu konuda uzmanlar yetiştiren dev bütçeli dev enstitüler kurulduğunu da unutmayın. Öteki'ne saygı paradigması içine ustalıkla yerleştirilmiş ırkçı nefreti görün ve 'ne oluyoruz?' deyin. Hepimiz şu veya bu değiliz, "Hepimiz şuyuz" demek aslında ustaca kamufle edilmiş topyekün bir savaş çağrısı gibi gelmiyor mu size de? Tamtamları duymuyor musunuz? Sivil giyimli, güler yüzlü kişiler tarafından çalınan tamtamları? Biz ırkçılıktan anlamayız, hoşgörü ambalajı içinde sunuyorlar ırkçılığı bize. Hava ısınıyor sanki gün be gün. Abartıyor muyum yoksa?

Anonymous said...

Hic suphesiz bu milliyetcilik meselesi ecdadimiza hic yakismayan eski moda bir Avropali ozentidir. Heyhat! Bu illetten en cok ceken de yine Avropa olmustur. Tarihi vakalardan ders almak lazimdir. Ne demek milliyeti icin adam vurmak! Birinin milliyetini sormak bile cok ayiptir. Avropa'yi bilmem ama bizim yurdumuzda, yani Balkanlar'dan, Kucuk Asya'ya, oradan Kafkasya'ya, Hazer ve otesine, nihayet Mezopotamya'ya uzanan buyucek bir cografyada milliyetcilik fayda etmez. Bu civarda milletlerin bir arada yasamasi esastir ve suphesiz ancak bunu becerebilen devletler baki kalacaktir.