Saturday, May 13, 2006

Gelenek ve Modern Bağlamında Doğu ve Bati


Günümüzde doğu ve batı diye iki ayrı medeniyetten söz etmek zor. Bunda küreselleşmenin, modernleşme sürecinin ve bugünlerde yükselmekte olan milliyetçilik hareketlerinin etkisi büyük. Bu durumu şöyle değerlendirebiliriz: Küreselleşme süreci toplumların ve insanların birçok değerini ortak bir düzleme getiriyor. Bu süreci bir aksiyon olarak kabul edersek, reaksiyon olarak kendi değerlerine sahip çıkmak, bir bakıma değişime karşı durmak milliyetçilik değerinin yükselmesi olarak karşımıza çıkıyor.

Modernleşme süreci değişik toplumlarda değişik biçimlerde sekilleniyor. Modernleşmenin Doğu ve Batı’daki anlamı farklılaşmakla kalmıyor, her ülkede de ayrı bir anlam taşıyor.

Avusturya bir ‘batı’ ülkesi. Başkent Viyana, saraylar ve müzelerle donanmış, müthiş bir tarihsel ve kültürel mirasa sahip. Modernliğin en önemli kazanımlarından olan teknoloji burada eskiyi terk edip yeniye sarılma olarak algılanmıyor, aksine sahip olunanı daha iyi bir konuma getirmek için çok kontrollü bir biçimde kullanılıyor. Şehri kuşatan reklam panoları dev şirketlerin tüketimi teşvik eden afişlerle değil, Mozart tanıtımlarıyla dolu. Yüzyıllardan beri süregelmiş kahve geleneği ise her sokak başında bulabileceğiniz otantik kafelerde devam ediyor, insanlar ‘modern’ olan Starbucks’da Frapucino’yu değil, klasik bir Viyana kafesinde Melange içmeyi tercih ediyor. Türkiye ise bu noktada tamamen farklı bir konumda. Bir kafe ya da restorana gittiğinizde, hele ki burası biraz ‘modern’ bir mekansa, Türk kahvesi bulmak neredeyse imkansız. Seçeneklerimiz arasında espresso, latté, nescafe, filtre kahve var ama asıl bize ait olan yok. Çünkü Türk kahvesi “eski” yi temsil ediyor. Bizimse modernleşmek, çağdaşlaşmak, “muasır medeniyetler seviyesi”ne ulaşmak için “yeni”ye ihtiyacımız var. Bu açıdan baktığımızda İtalya bizden daha gelenekçi, daha ‘eski’. Roma’da kahve dediğinizde size hemen espresso verir, hangi çeşitler olduğunu saymazlar. Türkiye’de herhangi bir mekanda kahve isteyin, alacağınız en basit cevap “Nescafe mi Türk mü” olacaktır. Şayet bu mekan “modern” ise seçenekleriniz çoğalacak, hatta Türk kahvesi bulma olasılığınız azalacaktır. Maalesef biz modernleşmeyi değerlerimizi terk edip ‘batılılaşmak’ olarak görüyoruz. Unutuyoruz ki bizim yeni addettiğimiz değerlere batı sahip çıkarak bugünkü popüler konumuna getirmiş. Nihayetinde biz onların kahvesini içerken “özenti” oluyoruz onlar ise “özgün”.

Bir başka ‘batı’ ülkesini ele alalım. Hollanda 16 milyonluk nüfusu ve 41,000 km²’lik yüzölçümüyle küçük sayılabilecek bir ülke. Sanılanın aksine başkent Amsterdam değil Lahey olsa da Amsterdam en önemli şehri. Arabaların yok denecek kadar az, bisikletlerin ise en fonksiyonel ve popüler ulaşım aracı olduğu, restoran ve kafelerde aydınlatma için mumların kullanıldığı gelenek ve modernin en çarpıcı sentezlerinden birini oluşturan Amsterdam aynı zamanda dünyanın en ‘liberal’ şehri olarak kabul ediliyor. Geleneksel çünkü dünyanın en pahalı şehirlerinden biri olmasına rağmen ulaşım ilkel (!) bir şekilde bisikletlerle sağlanıyor. Mumlar yalnızca dekorasyon için değil, aydınlatma için kullanılıyor. Osmanlı İmparatorluğu’ndan ithal edilmiş olan laleler hala ülkenin en önemli sembolü konumunda ve ciddi bir gelir kaynağı. Modern çünkü gelişmeyi düşünce bazında sağlamaya çalışıyor. İnsan haklarına, demokrasiye, ifade özgürlüğüne önem veriyor. Tabii ki göçmenler, uyuşturucu ve aşırı liberal tutum takındığı diğer meselelerde sorunlar yaşıyor, fakat gelenek- modern bağlamında değerlendirildiğinde iyi bir sentez yapabiliyor. Genel kanının aksine ‘batı’ geleneğine sahip çıkıyor, gelişimini bu çerçevede temellendiriyor.

‘Doğu’yu yeterince görmediğimden sağlıklı bir değerlendirme yapmam mümkün değil. Sanırım şunu söylemek yerinde olacaktır: Her kültür kendine özgüdür, kendi yapı ve özellikleriyle bir bütün olarak ele alınmalıdır. Maddi açıdan yeterli ‘refah’a sahip olmayan ülkelerin geri kalmış olarak nitelendirilmeleri haksızlık olur. Doğu da bilgi üretir fakat batı gibi emperyalist bir tutum içinde olmadığından bunu tanıtamaz ve ‘satamaz’. Teknoloji konusunda ise doğu, batı ile eşdeğer bir konuma gelmek üzeredir. Başta Japonya olmak üzere Uzakdoğu ülkeleri teknolojide hiç de yadsınamayacak başarılara imza atmaktadır. Çin, önleyemediği nüfus artışını muazzam bir işgücü ve üretime dönüştürerek, dünyada söz sahibi konuma gelmektedir. Doğu, sessiz ve derinden ilerleyerek yükselmektedir.

Tüm bu gelişmelerin ortasında Türkiye maalesef arada sıkışıp kalmıştır. Popülist bir modernleşme geçirmektedir. Bu süreci lehimize çevirmek bizim elimizde. Batı’nın imajını değil aklını kendimize örnek alabilirsek yani evimizden işimize giden bir otobüs varken sırf zenginlik sembolü olduğundan arabaya binip kitlenmiş trafikte kendimizi daha çok strese sokmak yerine, otobüsü tercih edip zamanımızı okuyup, kendimizi geliştirerek değerlendirebilirsek; interneti ‘chat’ yapmak için değil öğrenmek için kullanabilirsek; boş zamanlarımızı günden güne artan alışveriş merkezlerinde tüketim kurbanı olarak geçirmek ve sonunda ‘kredi kartı mağduru’ olmak yerine sosyal, kültürel, manevi ve sanatsal aktivitelerle değerlendirebilirsek işte o zaman hep istediğimiz, belki de başka ülkelere nasip olmayacak ‘Doğu- Batı Sentezi’ni gerçekleştirebiliriz.

No comments: