Sunday, May 14, 2006

First Impressions from Turkey



It has been 6 days since I came to Turkey. Even though I have been insisting that I have no adaptation problems, maybe there is. When I am out, there are way too many people than I am used to, and they all look like having a good time. People joke with each other all the time. Socializing is the number one goal in life! Jobs, obligations, paying bills, etc. are secondary. I have been trying to analyze people’s behaviors and try to generalize some of them. Before, I wouldn’t think that there were some common Turkish characteristics. Now I do! Everybody is so emotional; this is both negative and positive. Positive, because you feel like people have souls, I miss that in states, most of the time people look like robots to me. For instance, if you walk in to subway in US, you would not have any personal conversation with the salesperson. In Turkey, you do! And it is so natural. They can recommend you something for you good, or just chat about nothing spontaneously. You can be buddies with a person in this country in seconds. Now I understand and realize why I was being depressed back in States. I am a part of group culture. As much as I like being individual, that’s how I was raised. If we go back to Turkish characteristics, does not matter they are poor, rich, religious, not, young, old, educated, female, male, and any kind of profession, they talk a lot. They can comment about anything. Food and tea are so important. They don’t make plans, things just happen. Get ready for surprises. Everything and everybody is usually a bit late than planned. Traffic, too much talking, or just being laid back.

Everything looks funny to me. I look around as I am in zoo. When you get on the metro or bus in US you just keep quite and wait for your stop right? Here, everybody talks. About the new bridge being built, or the new government, or somebody’s husband cheating on wife or somebody graduating, buying a new car, anything, and anybody and always in an excited way. Wow, I realize I am such a Turk…

But…

My mom says I am changed; she blames me by being too judgmental. I know I am but she does not see that it is a big change for me to be here in Turkey with a lot of Turks after spending 2 long years in States by myself without any Turks. I am more energetic now; I used to sit around a lot. Now I like doing stuff, organize, plan. I used to spend more time with friends than family, now I hardly want to see them. This is weird. I just want to be myself or family. I think it is just too much stimulation for my brain. Plus we went to Ankara, saw even more people, and came back today. I had a simple life in dc; it is going to take time.

Oh, the best thing, I have been constantly eating yummy food. As I said, it is the main purpose in life. I eat variety of things but I limit the amount.

My skin feels better, it feels and react to organics and nature right away.

Before I came. I wanted to go to bosphorus and taxim so bad, now I feel so good with my family I don t even wanna bother .funny.

I am not stressing out myself as I used to, I can’t find the reason I am just relaxed. No complaints. I didn’t miss anything not one thing about States yet. Just a few people. I want to go back to complete my education but there are also very good opportunities here I’d like to consider, we’ll see. It is early to say something.

One bad thing, people smoke a lot, that bothers me. Especially my parents smoke a lot and think it is normal. I am worried about their health.

There are things I am worried about in family that I don t want to get into now. Because I am happy to be here now, I don’t want to get depressed by thinking about issues that I can’t solve.

Later

Me

September, 1, 2005, Istanbul

Saturday, May 13, 2006

Gelenek ve Modern Bağlamında Doğu ve Bati


Günümüzde doğu ve batı diye iki ayrı medeniyetten söz etmek zor. Bunda küreselleşmenin, modernleşme sürecinin ve bugünlerde yükselmekte olan milliyetçilik hareketlerinin etkisi büyük. Bu durumu şöyle değerlendirebiliriz: Küreselleşme süreci toplumların ve insanların birçok değerini ortak bir düzleme getiriyor. Bu süreci bir aksiyon olarak kabul edersek, reaksiyon olarak kendi değerlerine sahip çıkmak, bir bakıma değişime karşı durmak milliyetçilik değerinin yükselmesi olarak karşımıza çıkıyor.

Modernleşme süreci değişik toplumlarda değişik biçimlerde sekilleniyor. Modernleşmenin Doğu ve Batı’daki anlamı farklılaşmakla kalmıyor, her ülkede de ayrı bir anlam taşıyor.

Avusturya bir ‘batı’ ülkesi. Başkent Viyana, saraylar ve müzelerle donanmış, müthiş bir tarihsel ve kültürel mirasa sahip. Modernliğin en önemli kazanımlarından olan teknoloji burada eskiyi terk edip yeniye sarılma olarak algılanmıyor, aksine sahip olunanı daha iyi bir konuma getirmek için çok kontrollü bir biçimde kullanılıyor. Şehri kuşatan reklam panoları dev şirketlerin tüketimi teşvik eden afişlerle değil, Mozart tanıtımlarıyla dolu. Yüzyıllardan beri süregelmiş kahve geleneği ise her sokak başında bulabileceğiniz otantik kafelerde devam ediyor, insanlar ‘modern’ olan Starbucks’da Frapucino’yu değil, klasik bir Viyana kafesinde Melange içmeyi tercih ediyor. Türkiye ise bu noktada tamamen farklı bir konumda. Bir kafe ya da restorana gittiğinizde, hele ki burası biraz ‘modern’ bir mekansa, Türk kahvesi bulmak neredeyse imkansız. Seçeneklerimiz arasında espresso, latté, nescafe, filtre kahve var ama asıl bize ait olan yok. Çünkü Türk kahvesi “eski” yi temsil ediyor. Bizimse modernleşmek, çağdaşlaşmak, “muasır medeniyetler seviyesi”ne ulaşmak için “yeni”ye ihtiyacımız var. Bu açıdan baktığımızda İtalya bizden daha gelenekçi, daha ‘eski’. Roma’da kahve dediğinizde size hemen espresso verir, hangi çeşitler olduğunu saymazlar. Türkiye’de herhangi bir mekanda kahve isteyin, alacağınız en basit cevap “Nescafe mi Türk mü” olacaktır. Şayet bu mekan “modern” ise seçenekleriniz çoğalacak, hatta Türk kahvesi bulma olasılığınız azalacaktır. Maalesef biz modernleşmeyi değerlerimizi terk edip ‘batılılaşmak’ olarak görüyoruz. Unutuyoruz ki bizim yeni addettiğimiz değerlere batı sahip çıkarak bugünkü popüler konumuna getirmiş. Nihayetinde biz onların kahvesini içerken “özenti” oluyoruz onlar ise “özgün”.

Bir başka ‘batı’ ülkesini ele alalım. Hollanda 16 milyonluk nüfusu ve 41,000 km²’lik yüzölçümüyle küçük sayılabilecek bir ülke. Sanılanın aksine başkent Amsterdam değil Lahey olsa da Amsterdam en önemli şehri. Arabaların yok denecek kadar az, bisikletlerin ise en fonksiyonel ve popüler ulaşım aracı olduğu, restoran ve kafelerde aydınlatma için mumların kullanıldığı gelenek ve modernin en çarpıcı sentezlerinden birini oluşturan Amsterdam aynı zamanda dünyanın en ‘liberal’ şehri olarak kabul ediliyor. Geleneksel çünkü dünyanın en pahalı şehirlerinden biri olmasına rağmen ulaşım ilkel (!) bir şekilde bisikletlerle sağlanıyor. Mumlar yalnızca dekorasyon için değil, aydınlatma için kullanılıyor. Osmanlı İmparatorluğu’ndan ithal edilmiş olan laleler hala ülkenin en önemli sembolü konumunda ve ciddi bir gelir kaynağı. Modern çünkü gelişmeyi düşünce bazında sağlamaya çalışıyor. İnsan haklarına, demokrasiye, ifade özgürlüğüne önem veriyor. Tabii ki göçmenler, uyuşturucu ve aşırı liberal tutum takındığı diğer meselelerde sorunlar yaşıyor, fakat gelenek- modern bağlamında değerlendirildiğinde iyi bir sentez yapabiliyor. Genel kanının aksine ‘batı’ geleneğine sahip çıkıyor, gelişimini bu çerçevede temellendiriyor.

‘Doğu’yu yeterince görmediğimden sağlıklı bir değerlendirme yapmam mümkün değil. Sanırım şunu söylemek yerinde olacaktır: Her kültür kendine özgüdür, kendi yapı ve özellikleriyle bir bütün olarak ele alınmalıdır. Maddi açıdan yeterli ‘refah’a sahip olmayan ülkelerin geri kalmış olarak nitelendirilmeleri haksızlık olur. Doğu da bilgi üretir fakat batı gibi emperyalist bir tutum içinde olmadığından bunu tanıtamaz ve ‘satamaz’. Teknoloji konusunda ise doğu, batı ile eşdeğer bir konuma gelmek üzeredir. Başta Japonya olmak üzere Uzakdoğu ülkeleri teknolojide hiç de yadsınamayacak başarılara imza atmaktadır. Çin, önleyemediği nüfus artışını muazzam bir işgücü ve üretime dönüştürerek, dünyada söz sahibi konuma gelmektedir. Doğu, sessiz ve derinden ilerleyerek yükselmektedir.

Tüm bu gelişmelerin ortasında Türkiye maalesef arada sıkışıp kalmıştır. Popülist bir modernleşme geçirmektedir. Bu süreci lehimize çevirmek bizim elimizde. Batı’nın imajını değil aklını kendimize örnek alabilirsek yani evimizden işimize giden bir otobüs varken sırf zenginlik sembolü olduğundan arabaya binip kitlenmiş trafikte kendimizi daha çok strese sokmak yerine, otobüsü tercih edip zamanımızı okuyup, kendimizi geliştirerek değerlendirebilirsek; interneti ‘chat’ yapmak için değil öğrenmek için kullanabilirsek; boş zamanlarımızı günden güne artan alışveriş merkezlerinde tüketim kurbanı olarak geçirmek ve sonunda ‘kredi kartı mağduru’ olmak yerine sosyal, kültürel, manevi ve sanatsal aktivitelerle değerlendirebilirsek işte o zaman hep istediğimiz, belki de başka ülkelere nasip olmayacak ‘Doğu- Batı Sentezi’ni gerçekleştirebiliriz.